29 Mayıs 2012 Salı

Düşlerde solan gülüşler



Düşlerde solan gülüşler

Gün batımı sonrası koşarak dağılan akşamın sisli karanlığı geceye bırakırken yerini, Gecenin getirdiği gölgeler kadar uzun bacaklarıyla adımlayarak kaldırımları hızla ilerliyordu sokak aralarından bir adam!
Az sonra bir kapıda durdu getirdiği haber kadar karanlıktı, omuzlarından sarkan kollarını yavaşça kaldırarak yukarıya doğru kapının ziline dokundu,
Zilin sesiyle yatağından fırlayan Elif Hanım gecenin bu uygunsuz vaktinde çalan zilden irkilerek iki aydır beklediği kötü haberi alacağının korkusu ile uyandı. 
Korkunun verdiği heyecan ile kapıya koştu, Uyku sersemi aklında bile şimdi alacağı kötü haberin idraki içindeydi. 

Parmaklarını bir katilin yüreğine geçirir gibi geçirmişti kapının mandalına dışarıdaki, gelen kapıyı zorlayınca Elif hanımın parmakları sıkışıp kalmıştı mandal ile kapının arasına.

Bir yanda geç saatin şaşkınlığı diğer yandan parmaklarının sancısı, Can haviliyle açtı kapıyı Elif hanım, Eniştesi İbrahim i buldu karşısında dağ gibi dikili pos bıyıklı geniş omuzlu pes bir ses ile Elif Hanıma, ablasının sağlık durumunun artık iyi olmadığını, onu her an kaybedebileceklerini söylüyordu. 

Elif Hanım bu habere çok üzülse de asıl korkarak beklediği haber değildi, parmaklarının acısına rağmen içinde bir rahatlama hissetti, sonra Eniştesi İbrahim e dönerek haydi beni Gülay ablama götür, onun yanında olmalıyım, diyerek, hemen yatak kıyafetlerini değiştirmeye başladı,

İçinden oğlunun sözlerini geçirirken yine kör bir düğüm sıkıyordu yüreğini oğlu Erdem ‘in memlekete gelmesi gerektiğini öyle bir ses tonuyla söyledi ki, annesine Oğlunun sesindeki bu yorgunluk ve ümitsizlik hissi Annenin yüreğindeki geri kalan tüm ümit kırıntılarını da yok etmeye yetmişti. 
Elif hanım o an oğluna cevap verecek kuvveti kendisinde bulamadı. Kadere boyun eğen bir sesle:
Tamam, oğlum gel dedi ve sustu. 

Oğlu yurtdışına kaçtığı o günden beri her yerde aranıyordu, Oğlu Erdem, yakalasalar tutuklanacak ve gözaltına alınacak, öldürülecekti belki, o kadar kayıplar vardı ki Elif hanım oğlunun da bu kader diye algılanan katliamı yaşamasını istemiyordu. 
(Oğlunun) Yüreğinin sesi ciğerlerini parçalıyordu, ya, dağ gibi hasretini basmıştı içine yaşasın canı içinde olsunda varsın gözümün uzağında kalsın diyordu Elif ana oğlu için.

İbrahim eniştenin gür sesiyle irkildi birden. Bas bir tonla hadi Elif. 
Elif alelacele üzerine bir şeyler aldı İbrahim ile evden dışarıya çıktılar dışarısı hayli soğuk Elif az önce kapıya sıkışan parmaklarının acısını ta yüreğinde hissederek çevirdi kapının anahtarını. Kapı kilitlendi, emin olmak için kapıyı geriye dogru itti sorun yoktu kapıdan uzaklaşırken, 
İbrahim haydi Elif 
Elif, geliyorum tamam diyerek buzların üzerine düşen tipi esintisi ile parçalanan kar taneleri ayaklarının altında kayar iken, düşmekle düşmamak arası bir yürüyüşle uzaklaşarak kömür dumanları içinde gözden kayboldular …

Erdem  telefonu kapattıktan sonra aldığı haberin ağırlığını yüreğinde hissetti.
Doğduğu topraklardan uzaklarda, Mültecilik ağrısıydı içini acıtan bu duygu boğumu, zaman ilerledikçe de hasret bir çığ gibi büyüyerek vücuduna yayıldı, dışarıdaki kar tipi ellerini ayaklarını üşütüyor olsada içindeki ateş alevlendikçe alevleniyordu…

 Birara mutfağa gitmek istedi ayakları taşımada onu karanlıkta olduğu yere çöktü.
Korku ile karışan karanlık, gözlerini büyütmüştü.
Gülay teyzesi için ümit yoktu artık. Teyzesi  ölecek miydi? Hiç ümit yok muydu? Ümit neydi? Kimin içindi? Birden yüreğinde tüm dünyaya ve insanlara karşı bir isyan duydu.Erdem’in yüzündeki karanlık alınan haberin kötülüğü ile beraber büyük bir karamsarlığa dönüştü.
Oysa o İnsanlar ürettiklerinden eşit pay alsınlar insan emeği yok sayılmamalı Her çalışan hakkını alabilmeliydi, sendika işe başlamadan önce işçiye verilen bir hak olmalıydı ki herkes ürettiğinin alınterinin karşılığını almalıydı.
Başka hiçbir şey yoktu aklında. Onu koministlikle suçladılar bölücülükle suçladılar terörist anarşist o her şey olmuştu birden.
Aklına gelen düşünceleri gecenin karanlığında sıraya sokmak pek mümkün olmadı. Nereden geldiği belli olmadan süzülen fersiz ışığın belirsizliği sanki duvarlara çarpıyor ve onun düşüncelerini daha da belirsiz yapmaya yetiyordu. Sonunda ne oldukları belli olmayan eşya gölgeleri arasında kendisine oturacak bir yer buldu. 

Işığa tahammülü yoktu artık. Işık, sanki Teyzesinden alacağı kötü haberi tüm şiddetiyle ortaya çıkaracak ve onu elle tutulur, gözle görünür hale getirecek kadar kuvvetli bir etki yapacaktı.
Doğduğu topraklardan uzaklarda birde annesi kadar sevdiği ve koynuda büyüdüğü Teyzesinin çaresiz hastalığı bafa çok sıkarak acıtıyordu yüreğini Erdenin..

Elif hanım hastahanenin içine girdiğinde yüzüne çarpan sıcaklık ile ellerini varlığına hatırladı başındaki örtüyü çıkardı.
Danışmadaki görevliye refakatcı bırakacağını söyleyen ibrahime görevli önce itiraz etsede elif hanımın ısrarıyla, hastanın yanına çıkmak için izin almışlardı.
Görevliye sinirlenen İbrahim hızlı adımlarla aşıyordu koridorları elif ise ardından koştuırarak yürüyordu.
Nihayet 103 nolu odanın kapısında idiler. Elif bir iç geçirdi kardeşini bu halde görmek ve hiçbir şey yapamamak içini parçalıyordu, karışık düşünceler içinde girdi odanın kapısından içeriye. Gece ne kadar sessizdi, ölüm kadar sessiz, Ablası Gülay onların geldiğini duymamıştı bile ibrahim uyandırmaya yeltendi,
 Elif bırak uyusun sen git ben buradayım diyerek ibrahimi hastahaneden gönderdi…

Ablası öyle derin uyuyordu ki kendine bir çay almak için kantine gitti elif ama kantin kapalıydı. Geriye ablasının yanına geldi, yan odadan bir kız çocuğu teyze çay içmek istersen biz denledik bizden alabilirsin dedi.
Elif ablasına baktı uyuyordu, orda su bardağını alarak yantaraftaki odaya geçti. 13 yaşlarında bir kız annesi rahim ameliyatıolalı 3gün olmuş, Annesinin yanında kalmış. Elektirikli su ısıtıcıyla çaydemlemişti.
Elif bardağı uzattı kız çay koydu bardaığ geriye uzattı baldağı alırken benim adım elif senin adınne diye kıza sordu . necla abladiye cevap verdi. Annemin adı da Gülsüm diye ekledi.
Anne gülsüm kızının böyle aktik olmasından çok hoşnut görünüyordu,
Elif allah bağışlasın çok tadlı bir kızınız var allah yüzüne baksın kimselere muhtac etmesin Gülsün amin kardeşim çok sağolasın diye cevap verdi, sohbet arası çay bitmişti.
Elif bir bardak daha çay alarak ablasının yanına döndü.
 Kapıdan içeriye girdi ablasının yanıbşındaki sandalyeye oturmuştu ki ablasının gözlerinin adığını gördü, menen ablasının yanaklarından öperek ben geldim abla canın bir şey istiyormu? İste sana yüreğimi söküp vereyim yerinden.

Ablası Gülay senin kokunu alıyorumya yanımdasınya beşka ne isterim,
Elif belli etmiyordu içten içe ağladığını kanayan gözlerini yüreğine akıtıyordu gülayın gözlerinden boşalan sular yanaklarından aşağıya sel olmuş akıyordu,
Erdem i sordu Elif e  Elif buraya gelmeden önce telefonla konuştum, biraz bizi özlemiş teyzem diyor başka bir şey demiyor, burada her şey çok güzel diyor tek eksiğim sizlersiniz diyor. Senin hstalığını duymuş illa geleceğim diye ısrar ediyor, bende gelmesini istemedim gelirse tutuklanır ve birdaha göremem diye korkuyorum.

Ablası Gülay sakın gelmesin, bu sana vasiyetim sonra gelir, ortalık düzeldikten sonra ölürsem sakın öldüğümü söylemeyin, diyerek Elif i uyarır Elif yamam canım ablam sen ne dersen ben onu yaparın sakın aklına böyle şeyler getirme diyerek Ablasını teselli ettmey çalışıyordu.

Gülay kollarını yavaşça yukarıya kaldırdı Elif önce kalmak istediğini zannederek ona yardımcı olmaya yeltendi ki , Ablası gel kollarıma diyerek kardeşini cansız kollarının arasına alıp yüreğine bamaya çalışıyordu, Sen ne kadar annen kokuyorsun diyerek Elif e sarıldı derin derin kokusunu içine çekiyordu ki birden kolları elifin omuzundan düşü verdi..
Elif öylece dona kaldı bir sür ablasının kollarında sonra birden acı bir çığlık yankılanıyordu hastahane koridorlarında Ablammmm.

Doktorlar hemşireler koşarak geldiler herkes birşeyler yapmaya çalışıyordu ya Gülay artık zamanın Öteki yüzüne geçmişti. Dünya Turu attığı gemi onu son limanda indirmişti.ki geri dönüş bileti yoktu…

Ablası Gülayın ölümümün üzerinden iki gün geçmişti ki Erdem Annesini Aradı Teyzesini sordu. Elif yüreğine tırnaklarını geçirmiş çevap verecek gücü kendinde bulamıyordu ki Oğlu Erdem, rüyasını anlatmaya başladı, dün gece teyzemi rüyamda gördüm, büyük bir gül bahçesinde birlikte geziyorduk teyzem çok neşeliydi. Yanaklarında gülücükler güller dökülüyordu güllerden teyzemin kokusunu alıyordum.
Ona doyay doya sarıldım öptüm kokladım, sonra yeyzemle tekrar yürümeye başladık teysemin yüzündeki gülüşler üşümüştü sanki anne. Sonda o gülüşlerinden solmuş gül yaprakları savrulmaya başladı, bir telaşla uyandım. Yanımda kinselerde yoktu. Teyzem nasıl Anne  söylesene,
Elif, Teyzen kesinlikle ortalık düzelene kadar senin memlekete gelmene karsı olacak kadar iyi oğlum sen bizi düşünme kendine iyi bir yaşam kurmaya bak seni çok seviyoruz. Telefon fazla yazmasın Hoşça kal canım oğlum diyerek telefonu kapattı Elif, olduğu yere çöküvedi şimdi içine akıttığı gözyaşlarını dışarıya dökme zamanıydı……..


Abdullah Oral

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder